Türk kadınının adı yoksa voleybolu var!
Kimin aklına gelebilirdi ki; bir gün dünyada ‘kadın voleybolu’ Türkiye’den sorulacak!..
Yine kimin aklına gelebilirdi ki; Türk kadınları hem Milletler Ligi’nde, hem de Avrupa’da şampiyon olarak tarih yazacak.
Tarihin daha başlangıcındayız.
Hatta ortasına bile gelmedik.
Sırada olimpiyatlar var;
16-24 Eylül tarihleri arasında Japonya’da yapılacak elemelerden ‘Paris 2024 vizesi’ alarak dönmesi büyük olasılık filenin sultanlarının.
Sonra ver elini Fransa…
İtalya, Brezilya, ABD, Japonya, Polonya, Sırbistan’la diğerleri de orada olacaktır yine.
Rakibin kim olduğu artık fark etmiyor ki Sultanlara.
Yenmediler mi hepsini sırayla?
Şimdi de ayni tarife uygulanacaktır.
Sormakta haklısınız; ‘bu ülkede onca spor dalı, onca farklı takım varken neden başarılar hep voleyboldan geliyor‘ diye.
Söyleyelim;
Birincisi yönetici farkı yani başkan Mehmet Akif Üstündağ.
İkincisi yeni jenerasyon kız çocuklarının kendilerine daha yakın gördükleri voleybolu seçmeleri.
Basketbolun piste çıkmasında bu tercih çok önemli!.
Biliyorlar ki; voleybola giden yeteneği varsa mutlaka bir yerlere gelebiliyor.
Diğer sporlarda ise böyle bir şansı yakalamaları çok zor.
Çünkü rol model /idol/ olarak kendilerine seçebilecekleri birileri yok karşılarında.
Ya voleybolda?
O kadar çok ilham alabilecekleri oyuncu var ki; sayarken yoruluyorsunuz.
Ebrar Karakurt, Zehra Güneş, Hande Baladın, Simge Aköz; Gizem Örge, İlkin Aydın, Derya Cebecioğlu, Eda Erdem Dündar ve diğerleri.
Çünkü biliyorlar ki bir yere gelebilenler; geleceklerini de garanti altına alıyor.
Kazanırken, tahsillerini sürdürebilmeleri bir diğer avantajları.
Kulis, lobi, adam kayırmacılık!
Sadece kâğıt üzerinde.
İşlemler ‘hak, hukuk, adalet’ minvalinde sürdürülüyor.
Yeteneğiniz varsa kapılar sonuna kadar açık.
Yeri gelmişken bir de saptama yapmak isterim.
Ben bu sezon Sultanlar Ligi maçlarının oynandığı şehirlerde salonların tıka basa dolacağını tahmin ediyorum.
İlginç olan bir başka detay ise; alt yapılara kontenjan yetersizliği nedeniyle artık oyuncu kabul edilemediği haberlerinin peş peşe geliyor olması.
Çok güzel hareketler bunlar…
İki taraflı talep patlaması şahane bir şey.
Örneğin Melisa Vargas’ı salona gelerek canlı izlemeyi hangi çocuk, hangi sporsever istemez ki?
Yazımın başında ‘başkan faktörü’ demiştim;
Yani Mehmet Akif Üstündağ.
Bir kere camiada çok seviliyor; siyaset üstü birisi, dürüst ve ilkeli de.
Sadece işine odaklı.
Salt kendisi gibi düşünenlerle değil, her görüşten insanlarla çalışarak proje üretiyor.
Alt yapılar onun için vazgeçilmez bir öge.
Fabrika Voleybol Okulları projesi tuttu.
Bugüne kadar 3 binden fazla öğrenciye bu sporu tanıtıp, sevdirmeyi başardılar.
Erkekler başarı skalasında biraz altlarda kalsa da; kadınlar hep zirvede ve zirveye yakın pozisyonlarda.
Bu yaz U19 ve U 21 yaş grupları dünya şampiyonalarında kendilerine ilk beşin içinde yer buldu.
Kısaca başkan 24 saat çalışıyor, üretiyor, tesis yapıyor;
‘Voleybolumuzu nasıl yüceltir, en üstlere çıkartırız‘ derdi bu.
Yaptığınız işi siyasete bulaştırmazsanız; o kendi mecrasında yolunu bulup, şırıl şırıl akmaya devam eder.
Gelelim en çok sorulan soruya açıklık getirmeye.
‘Türk genci bu kadar yetenekliyken neden devşirme oynatıyoruz?’
Çok haklısınız;
Bu takıntıdan dünya vazgeçemiyor ki biz pas geçelim?
Çok sıra dışı ekstrem birisini getirmek avantaj sağlayacaksa elbette faydalanmakta yarar var.
Federasyon öyle birisini devşirme yaptı ki; sadece biz değil dünya kendisine hayran, ağzı açık bir şekilde Küba asıllı Melisa Vargas’ı seyrediyor.
Karakteri, huyu, suyu, performansı ile uzaydan gelmiş birisi gibi adeta.
Çok ekstra oynuyor.
Havada uçup, uçup smaçları vurdukça da Türkiye kazanıyor.
Biz kapmasaydık İtalya adına oynayacaktı;
Çok büyük bir yetenek olması devşirilmesini zorunlu kıldı.
An itibariyle Vargas’a itirazı olan kimse var mı?
Hayır!
En muhaliflerinden bile ‘iyi ki getirmişiz‘ sesleri yükseliyor.
VNL ve Avrupa Voleybol Şampiyonası’nda kazanılan kupalara çok büyük katkısı oldu Vargas’ın.
Böyle devşirmeyi kim elinin tersiyle itebilir ki?
‘Maksimum verim, maksimum performans.’
Belki bir daha yeryüzüne uzunca bir süre onun yeteneklerinde bir ikinci isim daha gelmeyecektir.
Basketbol iki devşirmesini oynatmayı beceremezken; voleybol tam tersine bir olgu yaşatarak iki şampiyonlukla süsledi bu hülle operasyonunu.
Gurur duymalı ve teşekkür etmeliyiz.
Özetleyecek olursak;
Voleybol erkeği, kadınıyla doğru yönetimi ve tesisleşme hamlesiyle Türk sporunun yüz akı ve gurur abidesi olmaya devam ediyor.
Cumhuriyetimizin 100. yılında kadınlarda kazanılan iki değerli şampiyonluk; bence bunca yılın emeğiyle, yatırımının en halisane karşılığı oldu.
Bu sürecin devam edeceğine inanmalıyız.
Bugüne kadar hep erkekler başarır, kadınlar geriden gelirdi.
Bu kez süreç tersine çalıştı.
O zaman sıra Sultanlardan sonra Efelerde.
Hemen olmasa da; yakın bir gelecekte benzeri başarılar bekliyoruz kendilerinden.
Türkiye kadın voleybolcularının başarılarıyla tarih yazmaya devam ederken; onun saçına, eteğine, makyajıyla özel yaşamına takılı kalan örümcek kafalı radikallerle, bazı bağnazlar sosyal medyayı Ebrar Karakurt üzerinden karıştırmaya çalışıyor.
Para ile tutulmuş trollere sözüm yok da; ülkesine belediye başkanı olarak hizmet etmiş eskimişlerle, sözde yazar çizer tayfasının kızcağızı özel yaşamı üzerinden linç etme çabalarına akıl sır erdiremiyorum.